ANNE VE BEBEK ARASINDAKİ KARŞILIKLI HAYRANLIK
Bir folie a deux mü?
Kutsayın bebeği ………..
Ruhu dünyevi bir ruha benzediğinde,
Annesinin gözlerinden alır tutkuyu
(Wordsworth, ‘Prelude 2’, 1805)
Bu satırlar anne ve bebeği arasındaki ilişkinin kalitesini çok güzel bir şekilde tanımlar. Bu karşılıklı ilişkide dış dünya unutulur ve dışarıdan izleyenlerde çok karmaşık duygular harekete geçer. Anne ve bebek arasındaki karşılıklı tutkulu hayranlığın, bebeğin yaşama iyi bir başlangıç yapması için de gerekli olduğu düşünülür.
Bu bölümde erken dönem anne ve bebek ilişkisinin birçok annede hem rahatsızlık hem de memnuniyet uyandıran garip ve dışlayıcı özelliğini tartışmaya çalışacağım. Bunun için ilk bebeğini analiz sırasında doğurmuş olan bir hasta örneğinden yararlanacağım. Erken dönemde, anne ve bebek ilişkisinin gelişmesi için gerekli olan yakınlığın oluşması önemlidir. Bu dönem aynı zamanda, birçok annenin, bu evrede ve sonrasında (bebeğin ayrılmasına olanak veren emzirmeyi bırakma döneminde) yaşadığı zorluk ve çatışmanın da temellerini içerir. Bu ilk ilişkiye aşık olma ve folie a deux kavramları açısından bakmak istiyorum. Anne ve bebek tarafından istenen ve arzulanan bu ilişkide dışsal gerçekliği güçlü bir şekilde temsil eden baba, en yakın ödipal rakip olarak dışlanır.
Freud, Leonardo da Vinci ile ilgili makalesinde anne ve bebek arasındaki primer bağlanmanın erotik doğasının altını çizmiştir: Annenin bebeğini emzirirken ve bakarken ona duyduğu aşk, daha sonra büyüyen bir çocuğa olandan çok daha derindir. Bu sadece mental istekleri değil aynı zamanda fiziksel gereksinimleri de içeren tamamı ile doyurucu bir aşk ilişkisinin doğasıdır. Bu ilişki biçimi elde edilebilecek insan mutluluğunun bir şeklini temsil ediyorsa, uzun süre bastırılmış arzu doyurucu dürtülerin sapkın olarak nitelenen varlığındandır. (1910, s 117)
Freud, bu durumun annenin bilinçdışı cinsel gereksinimlerini karşıladığı gibi aynı zamanda bebeğin fiziksel ve emosyonel doyumu için de bilinçli bir istek olduğu belirtir. Ayrıca şöyle der. ‘Bu aşk ilişkisi çocuk büyüdükçe biter ya da değişime uğrar.’
Bu aşamada benim ilgilendiğim nokta; Winnicott’un da tanımladığı gibi annenin “birincil annelik meşguliyeti” düzeyidir (1958). O bunu, ‘annenin gebeliğin sonlarına doğru ve doğumdan sonraki birkaç haftaya uzanan “artmış duyarlılığı” olarak görür (s303). Winnicott’un meşguliyeti, annenin kim ve ne ile uğraştığı sorusunu gündeme getirir ve benim işaret ettiğim nokta da budur. Ancak Winnicott “Anne ancak bu şekilde duyarlı olduğunda, kendisini bebeğinin yerine koyabilir ve bu şekilde onun gereksinimlerini karşılayabilir.” (s304), dediğinde, annenin bilinçli yetişkin kapasitesinin her ikisi için de kullanışsız hale gelebilmesini, potansiyel bir tehlike olarak görüyorum.
Bir diğer soru da; sıradan bir anne ve bebeği arasındaki yoğun karşılıklı hayranlığın, bebeğin gelişiminde ne denli önemli olduğudur. Yaşamın çok erken evresinde anne (ya da diğer sürekli bakıcılar) için dünyanın en önemli varlığı olduğunu hissetmeyen bir bebeğin iyi büyüyebileceğini tahmin edebilir misiniz?
Böylesi yoğun anlar, hem nesne hem de kendiliğin yoğun idealizasyonunu içerir. Bu gibi durumlarda karşılıklı yansıtmalı özdeşim devreye girerek, bebek ve anne için tehlikeli ya da istenmeyen durumların bölünüp, bir başkasına, belki baba, annenin ailesi ya da kardeşlerine, yöneltilmesini sağlar. Bu yolla yakınlık duygusu arttırılır ve yalnızlık ve ayrılık duygusu uzakta bırakılır. Yeni doğan bebek için anneden gelen böylesi bir fiziksel ve mental yakınlık, ölüm ve yaşam arasındaki fark anlamına gelir. Peki bu, anne için ne anlam taşır? Anne, karnındaki ve dolayısı ile hayalindeki bebeği kaybettiğini düşünüp yas tutarken, aynı zamanda beslemek için bilinçli bir çaba harcamak zorunda olduğu gerçek bebeğiyle bir ilişki kurmaya çalışmaktadır diye düşünebiliriz..
Melanie Klein “Yalnızlık Hissi İle” isimli makalesinde şöyle der: İntegrasyon, başından beri iyi nesne ile ilişkileri şekillendiren (hem nesnenin hem de kendiliğin bir parçasının) idealizasyonun bir kısmının kaybı anlamına gelir. İyi nesnenin ideal olandan beklenen mükemmelliğe asla ulaşamayacağı gerçeği, de-idealizasyon sonucunu doğurur; daha da acı veren kendiliğin ideal parçasının gerçek olmadığının fark edilmesidir. Normal gelişimde içsel ve dışsal gerçekliğin bunu azaltma eğilimine rağmen, idealizasyon gereksiniminden asla tamamı ile vazgeçilmez.(1963, s.305)
Nesne ve kendiliğin idealizasyonu azaldığında, içi rahatlayan ama aynı zamanda bir yalnızlık hissi ile beraber, “cazibe kayboldu” gibi hisseden bir hastadan söz ederek devam eder.
Freud birçok kez erken dönem anne-bebek ilişkisindeki baştan çıkarıcı unsurlara dikkat çekmiştir. Leonardo da Vinci makalesinde, Mona Lisa’nın gülüşünü soğuk ve baştan çıkarıcı bulur. Bu belki de artistin çocukluk çağındaki annesi ile ilgili deneyimlerinin dışa vurumudur. Bu anne, babanın yokluğunda çocuğuna sevecen ve tutkulu bir bağlanma gerçekleştirmiş, ancak yine de onu bakması için başka bir kadına bırakmıştır. Daha sonraları “Dişilik” makalesinde de Freud şöyle der: Önemsenmeme, aşktaki hayal kırıklıkları, kıskançlık, yasaklamayı izleyen baştan çıkarma gibi yoğun bir aşk ilişkisine renk katan bütün bileşenler, bu ilk ilişkiden köken alır.
J.Laplanche, Psikanaliz İçin Yeni Temeller (1989) adlı kitabında primer baştan çıkarma (yani, annenin fiziksel bakımı ve şefkati ile bebeği baştan çıkarması) kavramını daha da geliştirir ve “sapkın yetişkin”; örneğin baştan çıkarıcı anne, terimini kullanır: Erişkinin içindeki çocuğu düşündüğümüzde, bu çocukla karşılaşan erişkin genelde karmaşık ya da sembolik davranışlarda bulunur; çünkü kendiliğinin diğer kısmi ile yani bir zamanlar yaşamış olduğu tarafı ile ilişkidedir.
Burada söylenmek istenen, annenin bebeğe yansıttığı hayranlık duyduğu, aşık olduğu infantil kendiliği ile ilişki içinde olduğudur ve bu, anne bebek ilişkisinin gelişiminde kaçınılmaz bir süreçtir. Ancak, bebeğin ayrı bir birey olarak gelişebilmesi, hem sevebilen ve hem de nefret edebilen, bütünleşmiş bir kendilikle ilişkiye geçebilme kapasitesine sahip olan yani idealize etmeyen bir annenin varlığına da bağlıdır.
Laplanche şu sorularla devam eder:
Analitik kuram, süt vermeye yarayan doğal bir organ gibi görünen memeye, kadının bilinçdışı ve cinsel olarak yatırım yaptığını inkar etmeyi daha ne kadar sürdürebilir? Bebeğin bu cinsel yatırımı fark etmemesine inanmak güçtür. Bebeğin, bu yatırımın sonucu olarak akla gelebilecek şu sorudan şüphelenmemesi mümkün değildir; bu meme beni emzirmek dışında benden ne istiyor,beni neden emzirmek istiyor?
Bu anlamda “sapık” ya da “sapkın” gibi sözcüklerinin kullanılması rahatsız edici görülebilir. Çünkü bunlar anne-bebek ilişkisini idealize etme eğilimimizi ve saldırganlık ve cinsellik duygularından arındırılmış olarak korumaya çalışmamızı zorlaştırabilir. Benzetmeleri aşırıya götürmek istemem ama bu, hastanın psikanalistine sorduğu “neden bunu yapıyorsun, neden benimle bu kadar ilgileniyorsun, benden ne istiyorsun, bundan çıkarın ne?” sorularına benzer. Psikanalist de, bu soruları sürekli kendi kendisine yanıtlamak zorundadır. Bana göre, sapık ve sapkın unsurlar bir dereceye kadar, bu ilişkinin eşitsizliğinde ve kaynağını idealizasyon ve güçten alan ve sürekli doyum arayan arzularında saklıdır. Psikanalistin içinde bu denli idealize edilme ve hayranlık duyulma isteği tanımlanmamış ve bilinçdışı bir şekilde varlığını sürdürdüğü sürece, analitik ilişki bir çeşit folie a deux benzeri tehlikeli bir hale gelerek, hastaya asıl rahatsızlık veren emosyonel yaşantılarının işlenilmeden kalmasına neden olabilir..
“Analist Hipnotiste Bakıyor: Folie a deux İle İlgili Bir Çalışma” isimli ilginç makalesinde (1994) A.A.Mason, daha da ileri giderek karşılıklı baştan çıkarmadan bahseder. Ona göre, başarılı bir hipnotik trans hali, güçlü bir yansıtmalı özdeşimin yoğun bir aktarım fantezisidir.
Hastada bu fantezinin en dramatik ve en güçlü etkileri, en ilkel koşullarda, örneğin, büyüsel ya da omnipoten durumlarda ve bu fantazileri güçlü bir şekilde yaşayan bir terapist ile karşılaştığında ortaya çıkar. Sonra da, “sahip olmak istiyorum” arzusu ve bunu takiben aynadaki aksi, örneğin, “sahip olunabilirim” isteği, başka bir insana sahip olabilmeyi isteyen ve düşünen bir klinisyeni bulur. Bu tarz bir düetin hipnotik durumun temelini oluşturduğunu düşünüyorum.
Bu durumu anne ve bebek arasındaki aşırı yüklü düete benzetmektedir. Bebek dayanılmaz, kötü, ölümle ilgili duyguları bir kapsayıcı olan anneye yansıtır ve kendisi acı ve korkudan kurtulur. Bu sürecin bir bölümü bebeğin memeye sahip olduğu ve kontrol ettiği şeklindeki omnipotan fantazidir. Anne sadece bebeğin duygularını kapsamak ve ele almakla kalmaz, aynı zamanda erken dönemlerde bebeğin gereksinimleri ile ilgili sorumluluk duygusuyla kontrol fantezisini de besler. Bebek omnipotan bir şekilde memeye sahip olduğunu düşünür ve anne de bu böyledir diye kabul eder. “Majesteleri Bebek” emreder ve anne de itaat eder. Bu koşullar altında bebek özel gereksinimleri ile anneyi büyüler ve anne de uyarıcı olarak yanıt verir. Bebek, annesini ona olan aşırı ihtiyaçları ve onun için tek olduğu inancı ile cezbeder ve bu yolla anneyi baştan çıkarır. Mason’a göre, hipnotik bir trans durumunda olduğu gibi, ortada annenin hazır bir işbirlikçi olduğu sanrısal bir durum vardır. Bebeğin memeden oluşan sınırlı dış dünya algılayışı ile bebeği emziren ve bakım veren anne arasında bir rezonans bulunur.
Gelişim sürecinde folie a deux’ye olan özlemden tamamen vazgeçilmez, ancak erişkin yaşamda bu bilinçdışı istekler ve fanteziler olarak bastırılır ve korunur. Bunun bir ifade şekli, bir ebeveyn ile çocuk arasında ikili oluşturma ve diğer ebeveynin ise korkulan, tehlikeli biri olarak algılanması olarak karşımıza çıkabilir. Analitik ortamda ise, hastanın psikanalisti ile bilinçdışı özel ve yakın bir ilişki arzusu ile psikanalistin bilinçdışı gereksinimleri örtüşebilir ve bu durum karşılıklı bir hayranlığın oluşmasına yol açarken, daha ileri bir anlayışın ve iç görünün gelişmesi engellenir.
Ağır denemeyecek düzeydekiler dahil tüm hastaların, psikanalistleri hakkında düşünceleri ve fantezileri vardır. Bunlar gerçek düşünceler, rasyonel ve eleştirel yaklaşımlar olarak algılandığından, fantezilerle ters düşebilir. Hastanın kendisini en sevilen ve kısaca psikanalistinin tek hastası gibi hissetmesi çok yaygındır ve psikanalist de hayranlık ve idealizasyondan mutluluk duyar. Psikanalistleri benzer duyguların dışında bırakmak saçmalıktır. Bunun gerçekten evrensel bir olgu olduğunu ve hastanın buna ters düşecek her türlü düşünceyi bütün yolları kullanarak nasıl inkar ettiğini, etkisizleştirdiğini ya da sahiplenmediğini görmek çok etkileyicidir. Bunu tanımlamak için analizdeki bir hastanın ilk yılında, Paskalya tatilinden önceki hafta, hastaya bir hafta ara vereceğimi söyledikten sonraki görüşmelerinden alıntılar yapacağım.
Kocasından yakınmakta olan, otuzlu yaşların başında bir kadın hastadır. Kocasını, 3 yaşındaki kızı babası ile oynamak istediğinde, kızını ihmal etmekle suçluyordu. Genel görüşü, erkeklerin kötü yaratıklar olduğu ve çocukların onlardan korunması gerektiği şeklindeydi. Bir sonraki gün hasta bir rüya getirdi. Rüyasında, bir çeşit krizi çözmeye çalışan bir grubun içindeydi. Grupta iki dul kadın vardı. Birisi kıdemli bir mesai arkadaşıydı ve onu sıcak-iyi biri olarak tanımladı. Diğeri ise üniversiteden arkadaşıydı ve ondan nefret ediyordu, onu duyarsız ve sahtekar biri olarak tanıttı. Kızı ve annesi de aynı gruptaydı ve ortama korkunç bir depresyon ve pasiflik duygusu hakimdi. Rüya ile ilgili çağrışımında anne tarafından dedesinin yeni ölümünü hatırladı ve anneannesinin bu kayıptan sonra kendini öldürmeyi istediğini ifade ettiğini söyledi. Hastanın çok yakın bir ilişki içinde olduğu annesi, babasını kaybettikten sonra ağır bir depresyon yaşamaktaydı. Erkek figürlerinin yokluğundaki, depresyon ve atalet duygusu hastanın kocasına karşı bir gün önceki öfkesi ile bağlantılı görünüyordu. Hasta daha sonra eşi ile ilgili başka bir kavga anlattı. Eşi, kızı ve kendisi ile birlikte parka gitmeyi, öyle yerleri sevmediğini için istemiyordu. Hasta buna öfkelenmiş ve kocasına karşı alaycı, gaddar bir tutum içine girmişti. Bunu bana anlatırken, kocasına saldırılarında kızı ile fazlasıyla bir özdeşim yaptığı ve müttefik hale geldikleri seziliyordu. Aynı zamanda, beni de bunun içine çekmek istediğini hissediyordum ve bu noktada, hastanın kocasını acımasız ve adi biri olarak anlatırken, benim de onun bu güçlü ve kararlı duruşuna hayran kalmamı istediği yorumunu yaptım. Uzun bir sessizlikten sonra hasta rahatsız bir ses tonuyla kendisini çok çocuksu hissettiğini ve kocasının da kendisi kadar kötü olduğunu bilmemi istediğini söyledi. Ben de ona, benimle, babanın uzaklaştırılmasını isteyen bir anne ve kız ikilisine benzer bir ilişki kurmak istediğini, fakat şimdi, benim kocasının tarafını tutarak hastaya gaddar ve adice davranmış olduğumu ve benim tarafımdan terkedilmiş hissedebileceğini söyledim. Bir sonraki gün görüşmeye aklında hiçbir şey olmadığını söyleyerek başladı. Özlemle resmi tatil olan hafta sonunu bekliyordu. Bir aradan sonra aile doktoruna gideceğini söyledi. Bu konuda biraz kararsızdı çünkü kendi doktoru emekli olmuştu ve bu doktoru tanımıyordu. Gerçekten güvendiği ve sevdiği doktoru emekli olduğu için muayeneye gitmekte bir anlam göremiyordu. Daha sonra, yolunda gitmeyen önemli bir konuyu kıdemli bir meslektaşına sormayı unuttuğundan söz etti. Bunu çok önemsemediğini, çünkü ne de olsa bu meslektaşının düşüncelerine pek değer vermediğini belirtti. Bu görüşmede analistini tıpkı vefasız ve hayal kırıklığına uğratan emekli doktoru ve erkeklerin yokluğu temalı rüyasında onunla aynı fikirde olma önerisini reddeden dullar gibi hissediyordu. Bu nokta rüyadaki iki dul figürünü daha anlamlı hale getirdi. İdealize edilmiş “sıcak ve insani” figür, tümüyle hizmete hazır besleyici anne ve öte yandan güvenilmez, vermeyen, korkulan ve nefret edilen anne. İkincisi, hastanın öfke ve küçük görme yaşadığı kocasına atfediliyordu. Aktarım ilişkisinde, beni nefret edilen, onu terk eden, baştan çıkarıcı önerilerini reddeden, küçümseyen biri olarak algılıyordu.
Bu hastanın bilinçdışı düzeyde benimle etkileşiminde analitik bir folie a deux içinde olduğunu düşünüyorum. Tatil olan uzun hafta sonu ve devamındaki bir haftalık ara benim dış gerçekliğim ile birleşince hastanın ödipal çatışmalarını harekete geçirdi. Rüyada belirtildiği gibi, ben hastaya ihanet ediyorum ve vefasız emekli doktor oluyorum ya da baştan çıkarıcı ilişkiye giren ve birlik olan sonra da terk eden duyarsız arkadaş oluyorum. Rüya ve sonrasında benimle etkileşimi erkeklerin olmadığı bir ortamda (iki dul) bizim beraberliğimizi restore etme girişimi gibi gözüküyor. Bu durum hastanın benimle yakın ve sadece ikimizin olduğu bir ikili oluşturma arzularını destekliyor ama aynı zamanda hiçbir şeyin yaşanmayacağı, durgun ve pasif bir ortamla ilgili korkularını da arttırıyor.
İlişkileri şekillendirmek için böylesi mekanizmaları kullanan birçok kişi vardır. Tutkulu ve yoğun başlamış bir arkadaşlık ilişkisi, karşıdaki başka bir ilişkiye yöneldiğinde aniden kin ve nefrete dönüşebilir, çünkü bu dış dünyadan soyutlanmayı sağlayacak yakın bir ilişkiye olan özlemin affedilemez ihaneti olarak algılanır.
Anne bebeği ile folie a deux yaşamak için istekli davranırken, diğer yandan dış dünya gerçekliği ile belli bir mesafede durmalıdır. Örneğin bebek, anne-babanın bir çift olduğunu giderek daha fazla fark etmeye ve ödipal rekabeti yaşamaya başladığında, anne, bebekteki sıkıntılara ve aynı zamanda da nefret edilen, sadakatsiz, hayran olunmayan bir anne olmaya da katlanmak zorundadır. Doğumdan sonraki dönemde, özellikle memeden kesme döneminde, anne sürekli olarak acı ve kayıp duygusu ile sadece bebekle özel ilişkisinden değil, aynı zamanda mükemmel verici bir anne olan idealize edilmiş kendiliğinden de vazgeçer. Bebek özgürlük ve bağımsızlık için ilk girişimlerini yaparken birçok anne de, depresyon ve terkedilmişlik duygusu yaşar. Böylesi acı verici duygulardan kaçınma isteği bu temel ilişkinin sona ermesine izin vermede zorluklar yaratır. Bebeğin büyümesine ve ayrılmasına izin vermek, annenin bebek için tek gereksinim duyulan varlık olmaktan vazgeçmesi ve çocuğunun kendisine yakın kalması için onu baştan çıkarmak isteyen dürtüleri ile baş etmesi anlamına gelir. Böylece, annenin sadece seven anne ile değil aynı zamanda ayrılmayı kolaylaştırıcı baba ile özdeşim yapabilme kapasitesi bebeğin gelişiminde önemli rol oynar.
Anne ve yeni doğan arasındaki tutkulu ve cinsel yanlar içeren bu yarı-sanrısal ilişkide, aslında ifade edilen “sen benim için tüm dünyasın, ben de senin için”dir. Bunu yeni doğan bebeğine bakma ile ilgili sorunlar yaşayan Bayan L adlı bir hasta ile örneği ile açıklamaya çalışacağım. Annede, bebeğin doğumunun başlangıçtaki etkisi ile “idealize anne bebek ilişkisini” tehdit eden şiddetli olumsuz duygulara karşı bir savunma olarak yansıtma ve bölme gibi ilkel süreçlere bir dönüş oldu, bunu destekleyen bir diğer unsur da bebeğe ve bebeğin anneyi sahiplenmesine yönelik öfke, haset ve nefret duyguları barındırdığı düşünülen bebeğin babasının ve anneannenin saf dışı bırakılması gerektiği düşünceleri idi. Hastanın analisti ile ilişkisinde bu durum hastanın analize devam edip etmeme ile ilgili çatışmalarının artması olarak ortaya çıktı.
Öncelikle hastanın bebeği ile çok erken dönemlerdeki ilişkisine ve daha sonra ondan ayrılırken, özellikle memeden kesme döneminde yaşadığı zorluklara bakmak ve bunların bir uzantısı olarak aktarımdaki değişimi ve hareketleri ele almak istiyorum. Bebekli anne olarak kendisi ile özdeşim yapmaya çabalarken, analizde kişiliğinin bebekle ilişkisindeki olumsuz ve düşmanca duygular besleyen kısmı ile yüzleşti.
Bayan L üç çocuğun en büyüğüydü. Kız kardeşi, hasta 17 aylıkken doğmuştu. Çocukluğu ile ilgili anıları, kız kardeşi ile ilgili yoğun kıskançlık ve rekabet duyguları ile, iyi bir çocuk olma ve anneye yardım etme yoluyla, baş etmeye çalıştığını gösteriyordu. Ancak annesi ile ciddi huzursuz bir ilişkisi vardı ve hasta, annesini gizli bir şekilde kontrol ediyordu ve annesi de ona sırdaşı gibi davranıyordu. Kendisi boyun eğen ve çekinik bir çocukken, kız kardeşi ise sürekli sorun çıkaran ve tutturan bir çocuktu.Genel olarak, 3 çocukla zorlukla baş edebilen bir aile yapısı tanımlanıyordu ancak bütün zorluklara rağmen anne-baba birlikteliklerini sürdürebilmişlerdi. Baba, Bayan L tarafından katı ve bazen annelerini rahatsız ve hasta ettikleri için çocuklara sert davranan biri olarak hatırlanıyordu. Analizde bu tablo kısmen değişti ve anne, babadan daha sağlam ve gerçeklerle yüzleşebilecek güçte bir kadın olarak ortaya çıktı.
Bayan L analizinin 6. yılında ilk kez hamile olduğunu fark etti. Bu sırada babası ile dengeli bir ilişki kurmuştu ve, o ve partneri her ne kadar çocuk istiyorlarsa da hasta bu konudan kaygı ile bahsediyordu. İyi bir işi ve çok fazla özgürlüğü vardı ve bir bebeğin gerektirebileceği değişikliklerle ilgili anksiyete duyuyordu . Bir cumartesi günü, hamile olduğunu kesin olarak öğrendiği gün, bunu bu dünyada bilen tek kişi olma şeklinde gizli bir gurur hissetti. İzleyen pazartesi, psikanalisti hakkında bir rüya getirdi. Rüyadan sadece kırmızı ipek bir ceket giydiği şeklinde bir parça hatırlıyordu. Bu, benim cumartesi gecesi, hastanın da katıldığı ve benim aktif bir konumda olduğum toplantıda giydiğim ceket ile, hastaya ait ve arkadaşlarının çok kıskandığı kırmızı ipek bir tişörtün bir karışımı idi. Aynı zamanda, hasta hamile kalmaya çalışan yakın bir arkadaşının ceketi ile ilgili çağrışımlarını getirdi. Bayan L hamile olduğunu benimle paylaştı ama annesine söylemek istemiyordu çünkü annesi ile bu konuda “sorun yaşayacakmış” gibi hissediyordu.
Rüya, hastanın hamileliği ile beraber analisti ile ilgili kafa karışıklığı yaşamaya başladığını gösteriyordu. Hamile olduğunu bana söylediği halde annesi ile paylaşmak istemedi ve bir zamanlar annesinin onu gördüğü gibi o da beni sırdaşı olarak görmek istedi.
“Gizli gurur” başkalarında, örneğin hamile kalamayan yakın arkadaşında, yaratacağı haset duygusuna yönelik bir heyecanla ilişkiliydi. Yeni bebeğin gelişi şimdiden hastanın annesi ve içsel nesneleri ile çatışmalara ve anksiyeteye yol açacak gibi görünüyordu.
Bebek bir tatilden hemen önce doğdu ve hasta analize ancak tatilden sonra dönebildi. Eşi doğumu haber verdi ve ben de bir kutlama kartı yolladım. Hemen sonra karta teşekkür etmek için telefon açtı. Sesi heyecanlıydı ve yeni doğan bebeğinden dolayı çok mutluydu, daha sona oğluna ne ad verdiklerini söylemek için tekrar aradı. Bu, sedirdeki deprese ve boyun eğen gebeden çok farklı biriydi. Tebrik kartı göndermek sıradan bir tepki idi ama sanki Bayan L’i bu durum benimle başka bir şeyler yaşamışçasına heyecanlandırdı. Analize döndükten sonra, onu doğan bebeği için tebrik etmeye devam etmediğim ve analize gereksinimi olmadığı fikrine katılmadığım için hayal kırıklığına uğradı.Analize döndüğünde tehdit edici nitelikteki anksiyetesi ortaya çıktı. Bu, öncelikle bakıcıdan gelecek tehlikelerden kaygılanma şeklinde kendini gösterdi. Bakıcı, bebeğe yeterince iyi bakmıyordu, belki onu sevmiyordu, belki sigara içerek ona zarar veriyordu. Evde yokken olanlardan haberdar olabilmek için gizli kayıt cihazı koymayı düşünüyordu. Kocasının bakıcının zarar verici davranışlarına, örneğin sigara içmesine, engel olmakta yetersiz kaldığına inanıyordu. Bu onun öncelikli kaygılarıydı, ancak aynı zamanda benim de, onun analize gelmesine “ısrar” ederek, bebeğe zarar verdiğimi düşünüyordu. Analizi tamamen bırakma ya da en azından görüşme sayısını azaltma ile ilgili kafasında bir sürü düşünce vardı ve benim bunu kabul etmem için çok baskı yapıyordu. Bu da benim acaba hastayı analizde tutmaya çalışarak ona yardımcı mı oluyorum yoksa bebeği ile ilişkisinde tehdit mi oluşturuyorum şüpheleri ve kaygıları yaşamama neden oldu. Aktarımda tüm kötü şeylerin kaynağı benmişim gibi hissettiriliyordu çünkü ben onun her gün analize gelmesini istemekle bebeği ile arasındaki ilişkiyi kıskanıp onları ayırmak istiyordum. Hasta benim bebeğin analitik ilişkiye kaçınılmaz olarak getirdiği değişiklikleri tolere edemediğimi düşünüyordu. Bu noktada hastanın bebeği ile ilgili ambivalan duygularının farkında olmadığını büyük bir şaşkınlıkla gördüm. Hasta bebeği ile ilişkisini fazlası ile idealize edilmiş bir şekilde gösterme eğilimindeydi. Olumsuz duygular dışarıda tutulmuş, bakıcısına ve psikanalistine aktarılmıştı. İlginç olan bir başka nokta ise, bu süreçte eşi ile ilgili herhangi bir şey getirmiyordu. Sanırım bebeği ile idealize edilmiş ilişkisini korumak adına, bebeğine yönelik kızgınlık ve rekabet duygularını (belki de bütün dikkati üzerine çeken nefret edilen kardeş olarak) kocasına ve psikanalistine yansıtmıştı. Bu noktada benim yorumlarım işe yaramıyor ve anne tarafından bebekle ilişkisini bozan saldırılar olarak algılanıyordu. Sanırım bu, yansıtma ve bölme gibi ilkel savunmaları kullanarak kişiliğinin yıkıcı ve yoksun bölümlerini uzaklaştırma yoluyla, ideal anneliğini koruma çabasıydı.
Bu durum kendisini analizin devamının tehlikeye girmesi ile gösterdi, zira analize her gün gelmeye devam etmesini önermek, psikanalistin, annenin bebekle olan yakınlığı kıskanması olarak görülüyordu. Bebek 5 haftalıkken görülen bir rüya hastanın nasıl hissettiğini gösteriyordu.
İkizleri oluyor ama henüz biri doğmamış; daha sonra geniş, kalabalık, çok katlı bir yerde. Bir erkek tarafından tehlikede, bu erkek, ona istemediği halde bir şeyler yapmak istiyor. Ondan kaçıyor ve aynı zamanda onunla dövüşüyor; uygun yer yok. Sonunda kaçıyor ve annesinin yanına geliyor; ancak annesi çok hasta ve yolda yatıyor ve orası bir tren istasyonu gibi görünüyor.
Çok katlı kalabalık yer bebeğin doğumuyla Bayan L’nin aklında ortaya çıkan farklı düzeylerdeki özdeşim ve çatışmaların bir göstergesi gibi. Çatışmalardan biri eşinin cinsel talepleri. Bu rüyanın görüldüğü dönemde Bayan L bebeği bebek odasına koymakta ve böylelikle eşine yer açmakta zorluk yaşıyordu. İkizler, ayrılmakta zorlanan anne ve bebeği temsil ediyor olabilir. Henüz doğmamış bebek, ideal bebek ve anne arasına giremeyen, üçüncü bir figürün temsilcisi olabilir; cinselliği ile eşi, hırslı talebiyle psikanalisti. Doğmamış çocuk belki de aynı zamanda hastanın, temel anne bebek ilişkisini zedeleme korkuları nedeni ile ortaya çıkmayan kendiliğini temsil ediyor olabilir. Rüyanın son bölümü Bayan L’nin hasta olmakla, belki deprese olmakla, belki de uygun düşünememekle (uygun yer yok) ilgili korkularını gösteriyor. Benim kıskançlığımdan korkusunu düşündüğümüzde, analizin bu durumda ona yardım eden değil zarar veren bir şey olarak algılandığını söyleyebiliriz. Rüyasında hasta annesinden yardım istiyor, ancak onu terk etmiş ve yardım edemeyecek durumda olan annesinin yardım etmesi mümkün değil. Bu durum annesi ile ilgili “sorun yaşayacakmış” korkularını daha fazla aydınlatıyordu yani ya çok hasta ve deprese olan ya da kızının gençliğini ve cinselliği kıskanan bir anne ile özdeşim yapıyordu. Bu rüya hastanın neden benden yardım alma ile ilgili kuşkuları olduğunu da anlamamıza yardımcı oluyordu .Hasta analize gerçekten kimin ihtiyacı olduğu hakkında kafa karışıklığı yaşıyordu.
Hastanın bu yöndeki korkuları analizde kalıp kalmamayla ilgili yoğun düşünce uğraşları olarak ortaya çıkıyordu. Ancak, analizin hasta ve bebeği arasındaki ilişkiye zararlı olacağı düşüncesine rağmen, hastanın var olan yetişkin yanı analiz için gereksiniminin farkındaydı ve bu sayede düzenli devam edebildi. Analizi acilen bitirme isteği zaman içinde ben ve hastanın beraber, kendi deyimi ile, “uygun” bir şekilde sonlandırmayı düşünmemiz gerektiği şeklinde değişti. Aslında bu noktada, hasta iki seçeneğin olduğuna inanıyordu; ya, ne kendisinde ne de bende, herhangi bir duygunun ele alınmadığı ani bir sonlandırma ya da sonsuza kadar devam edecek bir analiz. Tüm bunların konuşulduğu ve birçoğunun anlaşıldığı “uygun alan” yaratılmış olmasından dolayı hasta aslında bir miktar rahatlamıştı.
İzleyen görüşme ve bir rüya, bu döneme damgasını vuran, Bayan L’nin analize gelme ile ilgili çatışmalarını gösteriyordu. Bebek 6 haftalık olmuştu ve düzenli olarak emiyordu. Hasta, pazartesi sabahı çok yorgun olduğunu söyleyerek görüşmeye başladı; bebek kilo almıştı ve bütün hafta sonu boyunca onu ağırlaşmış hissetmişti. Arkadaşının bebeğinin prematüre doğmuş olduğunu düşünmüştü. Sonra şu rüyayı anlattı;
Bebekler karışmıştı. Benimkini başka bir kadın taşıyordu. Ben de başka birinin bebeğine bakıyordum. Bebek denizatına benziyordu. Hırpalanmış hissediyordum. Bebeğin ağzı ile meme başım arasında metal bir hortum vardı. Onu çektim ve meme başı ile beraber yerinden çıktı.
Hasta şu çağrışımları yaptı: Hortum bisiklet pompası bağlantısına benziyordu ve oraya vidalanmış gibiydi, çekince kan ya da başka bir şey çıkmamıştı. Kendi bebeği olmasa da onu çok seviyordu, çünkü ona çok alışmıştı. Hasta sıcak beden ve soğuk metal arasındaki zıtlıktan çok etkilenmişti. Denizatı ile ilgili olarak seyrettiği bir programı anımsadı. Erkek denizatı kuluçkaya yatıyor ve anne babasının tıpatıp aynı genç denizatları doğuyor ve hemen bağımsızlaşıyorlardı. Bayan L daha sonra bebeğini sürekli kucağında dolaştırdığını, çünkü bırakırsa bağırdığını anlattı. Ayrıca bebeğin babasının parmağını emiş şeklinden de hiç hoşlanmadığını belirtti.
Bu rüya bebeğin iyi geliştiği, emzirmenin iyi gittiği ve kilo aldığı bir dönemde görülüyor. Ancak bu durum Bayan L ‘de depresyon ve yorgunluk yaratıyordu ve rüyada bir yabancılaşma da söz konusuydu; başka birinin bebeği, bebek ve kendisi arasında metal hortum. Bu açıkça gelişmekte olan, büyüyen ve giderek daha ayrımlaşan ve aynı zamanda memeye “bağlanmış” bir bebekle ilgiliydi. Rüyada tek yönlü bir tutku eksikliği vardı: Bebeği sevmiş, çünkü ona “çok alışmış”. Hastanın “hırpalanmış” hissetmesi, sıcak tutkulu duyguları ile soğuk bir ayrılma arasındaki emosyonel bir sürtüşmeyi işaret ediyordu. Gelen çağrışımlar, bebeğin artık babanın bebeği olarak algılandığını gösteriyordu (denizatı ve bebeğin emdiği partnerin parmağını hatırlatan hortum) ve anne artık bu bebekle eskisi gibi özdeşim yapamıyordu. Sanırım, hasta folie a deux içindeki ve sadece kendine ait olan ideal bebeğin onu terk etmeye başladığını ve ideal çifti bozduğunu hissediyordu. Bu rüya, sanırım, bebeğin anneden ayrılmasına ve babasının farkında varmasına dramatik bir yanıt gibi görünüyor ve Bayan L’nin bu ilerlemeye uyumundaki zorluklarını gösteriyor. Bebek, ikili ilişkiyi bozmakla tehdit ediyor ve Bayan L’nin bebeği kucağından indirmek istememesinin nedeni, bozulmakta olan bu ilişkiyi tekrar geri kazanmak ve bu bozulmadan dolayı bebeğine duyduğu nefret ile ilgili suçluluk duygularına bağlı olabilir. Rüya, annenin, kendi gücünün sembolü olan meme başını ve bebek üzerindeki kontrolünü kaybetme ile ilgili çok şiddetli korkularını sergiliyor.
Hafta sonundan sonra analize dönme ile ilgili Bayan L’nin hırpalanmış hissettiğini düşünüyorum. Bebek konusu ile karışmış olarak işlenen aslında kimin analize ihtiyacı olduğu sorunu idi. Hafta sonu boyunca, bu sorunu kendi infantil kendiliğinden ayırmış ve bölerek bana yansıtmıştı. Artık bunun bana ait bir sorun olduğunu düşünüyordu. Daha sonra pazartesi analize dönmek zorunda olmaktan ötürü kendini yorgun hissetti ve beni ağlayan talepkar bir bebek gibi “kucağına aldı”. Gerçek bebeğin partnerinin parmağını emmesi ona hoşlanmadığı bu yanını hatırlatıyordu.
Daha önce tanımladığım gibi, Bayan L’nin bebeğe yönelik negatif duygularını inkar etmeye yönelik gereksinimi bölme ve yansıtma gibi ilkel süreçlere dönmesine yol açmıştır. Rüya, bu savunma yapısındaki yıkılmayı, dolayısı ile, hastanın korkularının analizde daha açık hale gelmesini sağladı. Bayan L bu duyguları daha zayıf bir kararlılıkla da olsa yadsımaya devam etti. Bir başka deyişle, hastanın, çatışmalı yakınlık duyguları ve bebekten ayrılmayı kabullenen bilinçdışı ve bebeğine yönelik ambivalan duyguları olduğunu yadsıyan bilinci arasında daha az katı bir bölme var gibi gözüküyordu. Sanki acı yaşanmayacak bir ayrılığa özlem ve eğer bu ayrılık acısız olamayacaksa asla ayrılmayacağına yönelik bir düşünce hakimdi. Bunun sonucu olarak da bebeği kucağından bırakmakta zorlanıyordu. Sorun, bebek anneyi doyum nesnesi olarak yadsıdığında, annenin nefret ve öfke duygularının nesnesi olmaktan dolayı yaşadığı korkulardan kaynaklanıyordu ve bence bu, hastanın annesi ile kendisi arasına giren diğer bebeğe, kız kardeşe yönelik hastanın kendi bilinçdışı infantil öfke ve nefret duyguları ile karışmış durumdaydı.
Yeni anne olan hasta için kendi annesi ile olan özdeşimi ve kendi infantil kendiliği arasında yeni bir uzlaşma süreci yaşanmaktaydı. Kendi annesi ile annelik düzeyinde özdeşim yapabilmek için annesine yönelik yıkıcı rekabet duygularından ve babasına yönelik şikayetlerinden ve ödipal süreçte babasının kendisine veremediklerinden ötürü onu alt etme arzularından vazgeçmek zorundadır. Bayan L, geçmişte, tüm sıkıntılı duygularını huysuz ve talepkar kız kardeşine yansıtarak, annesi ile “özel” bir ilişki yürütmeyi başarmıştı. Belli bir oranda annenin bunu teşvik ettiğini düşünebiliriz ancak yine de bunun ne kadarının hastanın fantezisi ne kadarının gerçek olduğunu kestirmek güçtür.
Babayı cinsel açıdan dışarıda bırakmak, bebek doğumundan sonra sık görülen bir sorundur. Eğer yeni annenin kendi annesi ile ilişkisi babanın dışlandığı, zayıflatıldığı sapkın bir işbirliği şeklinde ise, böylesi zayıflatılmış bir figürle özdeşim yaptığı için, doğumdan sonra partnerine ya da eşine cinsel olarak “geri dönme” kapasitesi bozulmakla kalmaz aynı zamanda annenin bebeği ile oluşturduğu folie a deux durumuna bir miktar gerçeklik duygusunun eşlik etmesine ve sınırları kurmasına yardımcı olacak içsel kapasitesi de azalır. Babayı dahil etmenin mümkün olması için annenin kendi annesi ile olan ideal ilişkisinin kaybını da çalışabilmesi gerekir. Ancak, bence Bayan L henüz bunu başaramamıştı.
Bayan L oğlunu neredeyse 2 yaşına kadar emzirdi. Bebek büyüdükçe emzirmekten dolayı yaşadığı zevkten çok, bebeğin memeye gittikçe artan bağlılığından rahatsızlık duyduğunu söylüyordu. Bebek ısrarcı ve kızgın olduğunda onu reddetmek zor geliyordu ve sıklıkla emziriyordu, çünkü eğer izin vermezse çok gaddarca davranmış olacağını düşünüyordu. Bence bu rahatsızlık, partnerini engellenmiş ve impotan bırakmak pahasına, bebeğin açgözlü gereksinimlerini doyurma ile ilgili bilinçdışı suçluluk duygularından kaynaklanıyordu. Analiz sırasında Bayan L’nin açgözlülüğü ve beni sömürmesini engellemek için ona “sert” davranmam ve onu “yola getirmemi” isteyen arzuları üzerinde epey çalışıldı. Sıradan bir istek, örneğin seans saatinin değiştirilmesi,
onun için hemen hemen imkansızdı ve benim tarafımdan verilen herhangi bir ödün durumunda benimle ilgili aşırı anksiyete duyuyor, verdiğim ödünle ilgili olarak kendisinin beni ne kadar zorladığını merak ediyordu. Bu benim, onun analizi bırakma ya da seans sayısını azaltma taleplerini kabullenme ya da bunu yapmayarak gaddar ve katı olmakla ilgili ikilemime çok benzeyen bir durumdu.
Bayan L’nin bebeğinin uykuları hala çok düzensizdi ve sık sık anne-babanın yatağına getiriliyordu ve ancak böylece biraz barış sağlanıyordu. Çocuk “yalnız bırakılma” durumunda olmadığı için onlar da bunu deneyemiyordu. Hasta, bebeği “onun üstüne tırmanan” ya da “tişörtünü parçalayan” biri olarak tanımlıyordu ve bu cinsel bir saldırı izlenimini uyandırıyordu. Hastanın, yaptığından çok da emin olmadan, bebeği yatağına alması, bence, kendi cinsel doyum arayışı ile ilişkiliydi. Bebeğin bu aşamada hala memeye tutkulu bir bağ geliştirmiş olması Bayan L’nin planlarını alt üst etmekteydi çünkü bu kendi içindeki ihtiras ve arzuyu ve ona büyük doyum veren folie a deux ilişkisini yeniden kazanma dileğini harekete geçiriyordu. Bunun sonucu sapkın bir davranış örneği olarak, bebek ağladığında yataklarına alınıyor ancak meme hemen verilmeyerek bebeğin daha fazla heyecan ve çaresizlik yaşaması sağlanıyor ve sonuçta bebek annenin üstüne tırmanıyordu. Bunun üzerine meme vermeyi kabullenen anne bebeğin kendisini kullandığını düşünerek kızgınlık ve isteksizlik yaşıyordu. Sanki önce çocuğu baştan çıkarıyor, umutlandırıyor sonra da umutlarını kırıyordu, böylece gerçekte kimin gereksinimlerin doyurulduğu sorusu yanıtsız kalıyordu. Annenin bebeği sürekli yataklarına getirmesi Laplanche’ın “bozucu eylemler” diye tanımladığı bilinçdışı süreçlerin annenin bebeğin kendinden ayrılmasını kolaylaştırıcı kapasitesini kullanamamasına neden olmasına benziyordu. Bu durum sadece bebeğin memenin kaybı ile ilgili yaşadığı yas ve kızgınlığa bağlı değildi aynı zamanda “bu meme benden ne istiyor” sorusu ile ilgili yaşadığı anksiyete ve kafa karışıklığından da kaynaklanıyordu.
Bebek zaman içinde büyüyüp geliştikçe ve sonunda sütten kesme gerçekleştiğinde Folie a deux içeren illüzyon ortadan kalkar ve anne ve bebek ilişkisinde zorluklar ortaya çıkar. Hem anne hem de bebek terkedilmiş ve hayal kırıklığına uğramış hissederler. Annenin bu baştan çıkarıcı durumu acı verici bir biçimde bırakabilmesi ve böylece bebeğin ayrılmaya başlayabilmesi, annenin katı ve güçlü anne-baba figürleriyle içsel bir özdeşim yapabilmesiyle mümkündür. Annenin ve bebeğin gereksinimleri birbirine karıştığında ve ayrımlaştırılamadığı durumda, sanrısal düşünce devam eder ve bu durum bebeğin emosyonel ve entellektüel gelişimi için zararlı bir hale gelebilir.
Bebeğin emosyonel ve entellektüel olarak en üst düzeyde gelişebilmesi için, anne ve bebeğin başlangıçtaki tutkulu aşk ilişkisi, ki bana göre bu iyiye işaret sayılmalıdır, gerçek babanın ve annenin içindeki ebeveyn özelliklerinin dış gerçekliği kademeli olarak bu ilişkiye tanıştırmasına gereksinim duyar. Bu folie a deux ilişkisi bir yandan bebeğin değerlilik duygusunu beslerken, diğer yandan kafa karışıklığı ve tıkanıklığın öncüllerini içerir. Bu durumun uzaması, sonrasında bebek gerçeklikle yüzleştiğinde narsistik incinmesinin daha ani ve derin olmasına ve daha sonra da ödipal çatışmalarını aşamamasına neden olabilir. Anneden ayrılma süreci, idealize edilmiş ikilinin yok olması anlamına gelir ve hem annenin hem de bebeğin bir dereceye kadar buna direnmesi kaçınılmazdır. Eğer bebeğin anne ile bu yoğun ilişkisinden uzaklaşma girişimleri çok fazla tehditkar algılanır ve engellenirse, sonrasında bu durum emosyonel ve entellektüel gelişimde bozulmaya neden olabilir.
Deborah Steiner