DANSTAKİ YANLIŞ ADIMLA
Bebek, hem bakım verenden gelen uyarıları hem de kendi içsel uyaranlarını ustaca düzenleyen bir virtiyözdür. Anne bu ilişkide anlık etkileşimleri düzenleme ustalığı gösterir. Birlikte mükemmel bir ikili oluştururlar. Bu birliktelik, bazen gelecekteki gelişimsel süreçler için kaygı verici, bazen de, kendiliğinden oluşan bir harmoni olarak iki farklı boyutta karşımıza çıkar.
Erken dönem ilişkilerinin doğasının ileriki yıllarda kurulacak ilişkileri büyük ölçüde etkilediği kabul edilir. Her şeyden öte, bu erken dönemde bebek bir insandan ne beklenmesi gerektiğini, onunla nasıl ilişki kuracağını ve birlikte nasıl olunabileceğini öğrenir. Uzun bir süre, başka biri ile “birlikte olmak” konusunda, kendi öğrenmekte olduğu yoldan başka yollar da olabileceğini fark etmesi kolay olmaz.*
Herhangi bir bebek-bakım veren çiftinin etkileşim özelliklerinin doğasını kavrayabilirsek, gelecekteki kişiler arası ilişki örüntüsünü tahmin etme ve betimlememiz mümkün olabilir. Yine de bu hedefe ulaşmak kolay olmaz. Anne babalar ve araştırmacılar, bebeğin hareketliliği gibi bazı mizaç özelliklerinin, gelişimi süresince değişmediğini savunurlar. Dahası, farklı bir düzeyde, çoğu anne baba için çocuğu ile yaşama “duygusu”, çeşitli gelişim evrelerinde belirgin farklılık gösterse de, açıklanamaz bir şekilde bebeklikten itibaren pek değişikliğe uğramaz. Bunu, çoğu uzun dönemli ilişkilerimizde hepimiz yaşamışızdır.
Bununla birlikte, herhangi bir anne-bebek ilişkisinin gelecekteki görüntüsünü tahmin etmek zordur. Erken dönem ilişkilerin ortaya çıkışını gözlemlediğimizde, bebek belirgin ve ileri derecede anormal veya sorunlu değilse, ya da anne çok ihmalkar veya fiziksel istismara yatkın biri olmadığı durumlarda, gözlemlenen sürecin, kalıcı bir uyumsuzluk durumu mu, yoksa normal bir düzensizlik dönemi mi olduğu ya da bebek ve bakım veren arasında bireysel hatta kişisel özellikli doğal bir uyumun başlangıcının mı izlendiğini söylemek pek mümkün değildir. Burada bir vaka örneğinden yararlanacağız.
* Babanın birincil bakım veren olduğu durumlara ilişkin kısıtlı fakat hızla artan bir ilgi ve araştırma söz konusudur. Hatta konuyla ilişkili olarak, birincil bakım verenin güçlü etkisi ile ikincil bakım verenin tutumundaki değişim, yeniden yönlendirme veya bölünme etkileri sorgulanmaktadır. Bu alanda daha çok bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sadece babaları değil, aynı zamanda ikincil bakım veren konumundaki diğer bütün aile bireylerini ilgilendiren bir durumdur. Birincil ve ikincil bakım verenlerin etkilerinin karşılaştırılması tartışmaya yanlış bir boyut kazandırabilir. Her ikisinin de farklı ve büyük bir olasılıkla tamamlayıcı özellikleri olabilir.
İzlediğim ilk anne-bebek çiftlerinden bir tanesi, beni araştırmacı-klinikçi kimliğimi yeniden değerlendirmeme zorlayan bir durumda bırakmıştı. Onlarla olan birlikteliğimde, olacakları tahmin etme, gereksinimleri belirleme ve müdahalenin zamanlaması konularında büyük sorunlar ortaya çıkmıştı. Bu sorunlar halen sürmektedir.
Jenny ile tanıştığımda henüz üç aylıktı. Annesi, açıkça müdahaleci, kontrolcü ve gereğinden fazla uyaran biri olarak nitelendirilebilecek renkli bir kadındı. Hemen her zaman uyarma düzeyini, Jenny’nin en üst tolerans sınırlarının da üstünde tutarak, çok heyecanlı ve canlı bir etkileşimi istiyor, umuyor ve buna ihtiyacı varmış gibi görünüyordu. Dahası, bunun kendi istediği anda kendi istediği düzeyde gerçekleşmesini bekliyordu.
Onlarla tanıştığımda, aralarındaki dans bu şekilde devam ediyordu. Ne zaman karşılıklı bir bakışma olsa, anne hemen aşırı düzeyde uyarıcı davranışlara yöneliyor; yüzü ve sesi ile bebeksi davranışları andıran, kontrolsüz ve yoğun bir davranış ortaya koyuyordu. Jenny ise bakışını hemen çekiyordu. Anne, bebeğin bu hoşnutsuzluğunu hiçbir zaman, davranışlarının yoğunluğunu düşürmek yada Jenny’nin kendi mesafesini ayarlamasına fırsat vermek gerektiği şeklinde yorumlamadı. Bunun yerine, Jenny ile yüz yüze gelebilmek için onun baş hareketlerini takip etti. Anne bunu başardığında, yeni konuşma ve yüz hareketleri ile benzer davranış yoğunluğunda uyarıyı tekrar başlattı. Jenny, başını tekrar başka tarafa döndürerek bütün görsel teması sonlandırabilmek için yüzünü yastığa kapattı. Anne, geri çekilmek yerine Jenny’yi yine takip etmeye başladı. Yastık ve bebek oturağının kenarı anneyi yüz yüze pozisyonunu yakalamaktan alıkoyuyordu. Bu sefer, anne engeli aşmak ve temas kurmak için belirgin bir çabayla daha yakına geldi. Bunun yanı sıra, azalmayan konuşma ve yüz hareketlerine dokunma ve gıdıklamayı da ekleyerek uyarı düzeyini giderek arttırdı (Bu tür müdahaleci bir deneyime tanık olan çoğu gözlemci için, orada oturup bu durumu seyretmek neredeyse fiziksel bir acıdır. Bu, çözümsüz bir öfkeye ve buna eşlik eden mide krampı yada baş ağrısına neden olur.).
Jenny’nin başı köşeye sıkışmışken, bir sonraki hamlesi “karşıya atlayış”tı. Yüzünü bir taraftan diğerine annesinin yüzünü atlayarak hızlıca çevirdi. Yüz yüze gelebilecekleri konumda, annesinin yüzünü geçerken, herhangi bir karşılıklı görsel teması önlemek için gözlerini kapattı ve dönüşü tamamladıktan sonra diğer tarafta tekrar açtı. Jenny’nin yüzünde tüm bu hareketleri yaparken oldukça ciddi bir ifade vardı, bazen de suratını buruşturuyordu.
Anne bebeği takip etti ve bebek yeni bir “karşıya atlayış” hareketi yapana dek ısrarcı davranışlarına devam etti. Böyle birkaç başarısız girişimden sonra, anne bebeği oturağından aldı ve koltuk altlarından tutarak kucağında yüz yüze pozisyonda sallamaya başladı. Bu hareket genellikle Jenny’nin bir süre anneye yönelmesini sağlasa da, bebek bırakıldıktan sonra eski davranışlarına tekrar dönüyorlardı. Bu şekildeki birkaç denemeden sonra anne bariz şekilde engellenmiş, sinirli ve kafası karışık görünüyordu; bebek ise oldukça mutsuzdu. Bu noktada etkileşim sona erdi ve anne Jenny’i yatağa geri koydu.
Rahatsız edici doğadaki bu tür müdahaleci davranışların, annenin bebeğe veya bakım veren rolüne yönelik bilinçdışı saldırıları şekilde yorumlamamak zordur. Gözlemci bakış açısından, annenin bu etkileşimin hoşlanılmayan yapısını fark etmemesi anlaşılır gibi değildir. Fakat, olayı yaşayan bakım veren açısından bunu göremediğini söylemek mümkündür. Bu tür davranışların arkasındaki temel motivasyonun her zaman düşmanca olduğu da söylenemez. İyi motive olmuş coşkulu bir deneyimsizlik, kişiler arası duyarsızlıkla birleşince benzer durumlar ortaya çıkabilir.
Herhangi bir durumda, annenin kovalaması ve bebeğin kaçışı sık karşılaşılan bir durumdur. Jenny ve annesiyle ilgili asıl farklılık ise kovalamanın acımasızlığı ve her iki taraf üzerindeki olumsuz etkisiydi. Anne ve bebek ikilisinde sık görülen kaçma-kovalama davranışı, daha ince ve karşılıklı düzenlenmiş ve bebeğin heyecan ve uyarılma toleransını üst düzeyde tutan oyunlar şeklinde karşımıza çıkar, fakat sıkıntı ve hoşnutsuzluktan çok tatmin edici sonuçlar yaratacak küçük düzenlemelere izin verir. Bu gibi durumlarda, bebeğin hafif bir gülümsemeyle bakışını kaçırmasından sonra, anne kovalamadan önce bir süre bekler. Bu bekleme süresi, bebeğin kendi iç durumunu ayarlayabildiği ve annenin bir sonraki hareketine hazırlandığı süredir. Sonra, anne tekrar kovalamaya başladığında düşük seviyedeki uyaranlarla başlayıp dikkatlice seviyeyi arttırarak bebek tekrar kaçana kadar devam eder.
Bazı durumlarda, kaçma-kovalama davranışı etki-tepkiye bağlı gelişmeyebilir, fakat paylaşılmış senkronize bir hareket dahilindedir. Bu durumda, bebeğin kaçışını takiben, anne bebeği tekrar kovalamaya başlamadan önce bir süre duraksar. Anne, duraksama aralığını dikkatlice hesaplar (aynı zamanda hazırlık davranışlarını da gözler), böylece anne kovalamaya başladığı anda bebek de kaçmaya hazırdır. Her defasında eşzamanlı bir durma gerçekleşir, burada önemli olan, aradaki mesafenin ve temasın korunduğu biçimdeki yüz yüze bakmamanın sadece oyunun bir parçası olmasıdır.
Jenny ve annesi arasındaki davranış kalıbı ise bu eğlence ve coşkuyu içermemektedir. Birkaç hafta sonraki ziyaretlerde, Jenny ve annesi arasındaki bu davranış kalıbı birbirlerinden kısmen ümidi kesmiş görünmelerine rağmen temel olarak hiç değişmemişti. Jenny, annesi ile göz temasına girmekten giderek daha fazla kaçınır olmuştu ve anne ise davranışlarında herhangi bir değişikliğe gitmezken, bebekle daha az ilgileniyor ve zamanının çoğunu oturarak geçiriyordu. Bir hafta kadar sonra, Jenny’nin göz temasından neredeyse tamamen vazgeçmesinden, hoşnutsuzluğunun sürekli ve daha belirgin hale gelmesinden ve yüzünün neredeyse ifadesiz olmasından dolayı giderek daha fazla kaygılanmaya başladım.
Durum daha kötüye gittikçe ciddi endişeler duymaya başladım. Bu endişemin büyük bir kısmı, göz teması ve yüz yüze ilişkiden uzak durmanın çocukluk otizminin vazgeçilmez ve sürekli bir özelliği olduğunu bilmemden kaynaklanıyordu. Dahası, bazı geç otizm ve çocukluk şizofrenisi vakalarında bu tür görsellikten çekinme ve çevresindeki insanlardan uzak durma, geriye dönük incelendiğinde, hayatın ilk altı aylık dönemine kadar rapor edilmiştir. Yeni oluşmakta olan bir otizm olgusunu seyrediyor olduğumdan korkuyordum. Daha önce bir müdahalede bulunmamamın nedeni (belki de şansıma) bir araştırmacı olarak rolümün, beni anne bebek etkileşiminin nasıl olduğunu izlemeye zorlamasıyla ilgili olabilirdi. Burada, bir araştırmayı gerekli bir müdahaleyle kesmenin vereceği vicdan azabından bahsetmiyorum. Problem hem daha basit hem de aynı zamanda daha karmaşıktı. Eve kamerayla gittiğim zaman açılara, çerçevelemeye ve ışıklandırmaya önem vererek sadece teknik açıdan seyrettim ve başka çok az şey gördüm. Sonraki hafta televizyon kayıtlarının üstünde tekrar çalışınca davranışsal ve klinik durum aklımda daha fazla şekillenmeye başladı. Ancak ondan sonra etkileşimi klinik bir olgu olarak “görmeye” başladım. Bu nedenle, hikayenin önemli noktasından her zaman birkaç hafta gerideydim. Ne olup bittiğinin ciddiyetini fark ettiğim zaman (aslında 2 hafta önce olmuş olan) birlikte çalıştığım bazı kişilerin görüşlerine başvurdum ve hemen eve başka bir ziyarette bulundum. Jenny şimdi neredeyse 4 aylıktı. Kamerayı getirmiştim, fakat etkileşimi bir klinikçi olarak seyrettim. Olaylar bariz bir şekilde değişmediyse müdahale etme kararını vermiştim. Fakat durum değişmişti.*
Nasıl olduysa, Jenny ve annesi karşılıklı bakışmayı daha çok gerçekleştirebiliyor ve bunu sürdürebiliyorlardı. Kaçma-kovalama oyunu, halen rahatsız edici görüntüsüne rağmen bazı eğlenceli muzip anlar ve birkaç gülüş izlenebilecek kadar hafiflemişti. O gün bir şey söylemedim, fakat kaçırdığım ara haftaların kayıtlarını incelemek üzere laboratuara döndüm. Gelişme iki hafta önce başlamıştı ve ben sadece bunun devamını izlemekteydim. Hikaye mutlu sona eriyor. Hiçbir zaman nedenini tam olarak anlayamasam da etkileşim gelişmeye devam etti. Anne uyarı düzeyini biraz düşürdü ve bir miktar daha az kontrolcü ve müdahaleci oldu. Belki de Jenny’deki bu büyük değişiklik sadece olgunlaşmanın getirdiği doğal bir sonuçtu. (3 aylık bir yaşamda 2 hafta uzun bir süredir. Burton White’ın gösterdiği gibi, bebekler zamanla daha fazla uyaranı tolare edebilir hale gelir.)
* Editör notu: Burada yazarın tanımladığı bu gözlemde film kayıtlarının kullanılması bu gözlemin bir araştırma materyali olarak kullanılmak üzere planlanmış olmasındandır. Klasik bebek gözleminde gözlemci gözlem sırasında herhangi bir şekilde kayıt tutmaz.
Jenny annesinden gelen uyaran dozu ve seviyesi ile daha iyi başa çıkıyor gibi görünüyor ve böylelikle de annesine davranışlarını değiştirmesine yol açan olumlu bir geribildirim verebiliyordu. Kısır döngü kırılmıştı. Elbette ki hikaye burada sona ermiyor. Her gelişme evresinde, Jenny ve annesi farklı davranış biçimleri ve daha yüksek düzeydeki bir örgütlenmeyle yeni aşırılıklar ve bunların çözümlenmesi senaryolarını tekrarlayacaklardı. Jenny’nin gelecekteki ilişkilerinde, ne tür dayanıklılık ve beceri ya da ne tür zayıflık ve yetersizlikler sergileyeceğini henüz bilmiyoruz.
Hala merak ettiğim konu, eğer Jenny doğuştan uyarıma fazla duyarlı bir bebek olsaydı ya da giderek artan uyarım şiddetini ve dolayısı ile yüksek miktarlardaki uyarımı tolere etmek için gereken kapasitesi daha yavaş gelişseydi acaba sonuç aynı olur muydu, değilse, müdahale etmek işe yarar mıydı? Bu sorunun tam tersi yanıt beklemektedir. Ziyarette bulunduğum o gün, işler kendi başına düzeliyor olmasına rağmen, müdahale etmiş olduğumu varsayalım. Bu daha iyi ya da kötü sonuçlara yol açar mıydı? Sonuçta, bir müdahalenin oluşturabileceği olası karmaşalardan uzak kalarak kendi başlarına üstesinden gelmeye başlamışlardı.
Bebek ve bakım verenin karşılıklı ilişkilerindeki anlık durumların düzenlenmesinde, gerekli düzeltmelerin yapılıp yapılmaması ilişkinin iki farklı boyutunu tanımlamamıza olanak verir. Bunlardan ilki, bu ikilinin dikkat, coşku ve duygulanımda beklenen hedefi yakalayamaması ya da düzenlemedeki başarısızlık olarak kabul edilebilecek olan uygun aralığın nadiren sağlandığı durum nasıl tanımlanacak. İkincisi ise, bebeğin yaptığı her beklenen hedefi yakalama davranışı, o andaki içten ve dıştan gelen uyarımlara uyum sağlamak ya da bunları düzenlemek için yapılmış manevralar olarak kabul edilebilir. Bu noktada baş etme mekanizması ve savunma davranışı arasında ince bir çizgi vardır. Böylece, temelini bu erken dönemden alan başa çıkma mekanizmalarını ve savunmaları ele almak durumunda kalabiliriz. Unutulmamalıdır ki, bebeğin uyum çabaları ile başka biriyle birlikte olma deneyimi, benzerlik gösterir.
DÜZENLEYİCİ İŞLEV BAŞARISIZLIKLARI
AŞIRI UYARIM
Aşırı uyarımla sonuçlanan birçok durum olduğu gibi buna uyum sağlamaya yönelik çok farklı çözümler ve çabalar vardır. Aşırı uyarımın nedenlerini hızlıca gözden geçirebiliriz. Başlatıcı taraf, bakım veren yada bebek olabilir. Her iki durumda da bir uyumsuzluk söz konusudur. Burada hasta olarak tanımlanan organizma, bu ikili (anne-bebek) olduğu için temel erişkin sorumluluğu konusu bizim için önemli değildir. Bununla birlikte, asıl amacımız ikilinin ortaya çıkan yanlış düzenlemeye nasıl uyum sağladığını anlamaya çalışmak olsa da yanlış düzenlemeyi başlatan nedenin nereden kaynaklandığını da tanımlamamız gerekir.
Bakım verenin kontrolcü ve müdahaleci tutumları aşırı uyarılmanın en yaygın nedenlerinden biridir. Dikkatlice incelendiğinde, çoğu kontrolcü davranışın bebeğin iç-düzenleyici davranışlarıyla engellendiği görülür. Örneğin, bebeğin göz temasından kaçınma isteğine saygı duyulmaz ve amacına ulaşmasına izin verilmezse (Jenny’nin durumundaki gibi) bebek bu yüksek uyarılma düzeyine uyum sağlayabilmesi için gerekli olan kendi iç-düzenleyici mekanizmalarından yoksun bırakılmış olur. Sonrasında, daha uç düzenleyici ve sonlandırıcı davranışlar geliştirmek zorunda kalabilir. Bu tip davranışa başka bir örnekse sosyal etkileşim ortamında görülebilir. Eğer bebek, gülümserken aniden yüzünü buruşturmaya başlayarak olumlu bir durumdan olumsuza bir geçiş yapıyorsa, anne yine buna saygı ile karşılayabilir hatta bu mesajı iletişimi sonlandırmak için kullanabilir. Bunun yerine, müdahaleci veya kontrolcü bir yaklaşımda, bakım verenin davranışsal yanıtı dramatik olarak yoğunlaşarak, karmaşıklaşarak ve zenginleşerek artacaktır. Bu şekilde bakım veren, genellikle bir süre için bebeğin dikkatini kendi üstünde toplamayı başarabilir. Fakat, bunun hemen ardından, bebek daha büyük sıkıntı veya mutsuzluk işaretleri gösterecektir. Önemli olan nokta, bebek bu süreçte içsel dünyasının bir yansıması olan duygusal iletişimi kullanarak, dış dünyayı başarılı bir şekilde düzenleyebileceğini öğrenme şansını kaybetmiş olacaktır. Bir kerelik kayıp pek bir şey ifade etmez. Ancak, eğer bu gibi yaşantılar süreğen ise, bebek yüzde oluşan duygu ifadelerinin çevresindeki dünyayı değiştirmek için ilgili iletişim aracı olmadığını, yada daha kötüsü, değiştireceğini fakat işleri daha kötü yapacağını öğrenir. Bu konu oldukça önemlidir. Bebek motor hareketlerinin istenilen ve gereksinim duyulan coşkusal durumu başarılı bir şekilde gerçekleştirmeye yönelik bütünleştirici işlevi olduğunu ve bunun dış dünyayı düzenlediğini fark etmek ister. Eğer bu gerçekleşmezse, coşkusal yaşantının motor ifadesi giderek baskılanacak ve bebek artan bir şekilde coşkusal yüz ifadeleri kullanmamaya başlayacaktır.
Bu kontrolcü ve müdahaleci davranış örneklerinde iki farklı nokta daha gizlidir. İlki, kontrolcü olmak için de, etkileşimdeki değişimlere ve işaretlere son derece duyarlı olunması gerekir. Kişiler arası süreçlere vereceğiniz hatalı yanıtlar “doğru”larda olduğuna benzer tepkisellikte olmalıdır. Buradaki çelişki, bakım verenin kontrolcü ve müdahaleci davranışlarının belirli bir ölçüde tepkisellik gerektirmesidir. Bu durum ikinci noktanın öncülüdür. Bebeğin yapısal olarak letarjik, hipoaktif veya gelişim geriliği olduğunu varsayalım. Bu durumda normal bir bebeğe yönelik uygun sayılabilecek davranışlar, bu bebek için kontrolcü yada müdahaleci olarak değerlendirilebilir. Bakım veren bu durumda davranışlarının farkında olabilir ama yine de (bilinçli veya bilinçdışı) bebeğin dış uyaranlara olan tepkiselliğini geliştirmek amacı ile bebeği, içsel düzenleme mekanizmalarında geçici bir karışıklık yaratması pahasına, fazlasıyla uyarabilir. Uzun vadede haklı olduğunu da kanıtlayabilir.
Escalona’nın bizlere açıkça gösterdiği gibi, bakım verenin davranışı, bebeğinin davranışı ile ilgili kendi beklentisi ve bebeğin gerçek davranışı arasındaki örtüşmeler hafife alınamaz. Bazen hem bakım veren hem de bebek, uyaran toleransı ve uyaran düzeyi açısından spektrumun iki ayrı ucunda olsalar da normal düzeylerde kalabilirler. Bu uyumsuzluk potansiyel olarak, kontrolcü ve müdahaleci bir duruma neden olabileceği gibi farklı bir şekilde de çözümlenebilir.
Kontrolcü davranışların aksine, canlı ve aşırı heyecanlı bir bakım verenin bebeğin davranışlarına duyarsız olması da düzenlemede bir başarısızlığa yol açabilir. Bu durumda, bakım veren, bebeğin çevreden gelen uyarı düzeyini düşürmek için gösterdiği ipuçlarını ve içsel düzenleme çabalarını gözden kaçırabilir. Bundan dolayı, hedef-düzeltici değişimleri yapamaz. Bebeğin yaptıkları görece daha az etkilidir. Davranışları (belli sınırlarda) işleri daha iyiye ya da kötüye götüremeyecektir. Bu ikililerdeki bağlanmanın ya da yapışmanın kalitesi ve sıkılığı, yaşanan hoşnutsuzlukla açıkça belli olur ancak bu, tepkisel ve yanıtlayıcı olabilen kontrolcü bakım verenlerinkinden daha azdır. Bir noktaya kadar kötü tepki vermek hiç tepki vermemekten iyidir. Spitz ve Bowlby’nin yetimhanedeki çocuklarla yaptığı çalışmalarda gösterildiği gibi, yeniden yapılandırmanın gerçekleştirildiği klinik öyküler genellikle bu düşünceyi destekler. Zevk vermesinden bağımsız olarak, tepkinin kendisi, ilişkide bulunmanın en temel ve etkili unsurudur.
Aşırı uyarılma ile karşılaşıldığında, özellikle bakım verenin duyarsız olduğu durumlarda, bebeklerin bu yanlış düzenlemelere uyum sağlamak için farklı teknikler geliştirdiği gözlenmiştir. Bebeklerin bakışları donuklaşır ve gözünü bakım verenin yüzüne diker ya da bakışları onu deler geçer. Spitz neredeyse tüm bebeklerin bunu belirli zamanlarda yaptığına dikkat çekmiştir. Bu davranış beni şaşırtmaya ve ilgimi çekmeye devam ediyor. Algıların yarattığı duygulanımlardan bölmenin ve disosiyasyonun ilkel ve belki de kısmi formlarını kullanarak uzaklaşılması olabilir mi? Bebek böyle bakışlardan birini yaptığı zaman, sonsuz uzaklıktaki bir noktaya gözlerini yeniden odaklandırdığını kabul ederim. Bunun yanında, bebeğin gözleri bakım verenin yüzünde kalır, öyle ki, bakım verenin yüz ifadesini algılar, büyük olasılıkla kaydeder ama dikkatini vermez. Bu nedenle, bebek bakım verenin ne yaptığını tam olarak anlama kapasitesine sahip olabilir ancak annesinin yarattığı uyarıcı olaylar üzerindeki görsel ilgisini en aza indirmiştir. Böylece, bu olaylar kendi iç dünyasını, duygusal ve coşkusal düzeyde etkileyemezler.
Bebeğin bu davranışı kabul edilebilir düzeyde kapanma anlamına gelir. Oldukça duyarsız ve aşırı uyarıcı bir annenin, 4 aylık olduğunda bu tip kısmi ilgisizlik göstermede ustalaşmış olan bebeğini izledim. İki yaşına kadar süren izlemde normal bir çocuk olarak gelişti, uysallığının yanında kolayca neşelendirilebiliyordu. Sizinle ilişkisini sürekli ve istikrarlı bir şekilde sürdüremediği, arada başka noktalara ve alanlara kaçışları olduğu izlenimini veriyordu. Bu fenomen ondaki bir patolojinin işareti gibi değildi. Bu tip bir kişiyle birlikte olmanın getirdiği doğal bir özellikti. Buna rağmen, incelediğimiz bu karmaşık ruhsal ve davranışsal yapı, ilerleyen yıllarında, eğer yaşam zorlukları o yöne doğru kanalize ederse, uygun olmayan baş etme yolları ve savunmalar geliştirme potansiyeline sahiptir.
Hareketliliğin aksaması yada inhibe olması, aşırı uyarım karşısında bebeklerin sık gösterdiği bir davranış biçimidir. Beebe bunu, bir annenin aşırı zorlayıcı bir şekilde bebeği ile kaçma kovalama oynarken yaşanan anne-bebek etkileşimini kare kare inceleyerek tanımlamıştır. Göz temasından kaçınma, duygusunu yüz ifadeleriyle anlatmaya çalışma ve fiziksel uzaklaşma çabalarının işe yaramaması sonucu, bebek giderek hareketsizleşmeye başlar. Birçok bebekte bu anlık duraksamaları genellikle bir noktaya baka kalma ile birlikte görmekteyiz. Ancak, bazen, bu durum aşırı uyarılmanın üstesinden gelmenin belli başlı ve sürekli bir yolu olarak da karşımıza çıkabilir.
Bir kez daha yoruma açık bir durumla karşı karşıyayız. 4 aylık bir bebeğin istemli kontrolü altında olan motor fonksiyonlarının, temel olarak gözler, yüz, baş, ve tam koordineli olmasa da kol ve bacak hareketleri olduğu düşünülürse, anlık duraksayan bir bebeğin en temel yaşamsal işlevlerini (motor ego işlevini) askıya almasından bahsedilebilir. Burada yine, ileriki yaşamda “doğru” yada “yanlış” ikili ilişkiler yada yaşamsal durumlar karşısında baskılanmış veya pasifleşmiş davranış örüntüleri göstermenin temellerinin nasıl atıldığını mı izlemekteyiz sorusu gündeme gelmektedir.
Sonuç olarak, karşımızda diğerlerinden farklı olarak uyarılmaya duyarlı yada başka bir deyişle uyarılma eşiği düşük bir bebek bulunmaktadır. Böyle bir bebeğin normal davranan bir bakım veren tarafından aşırı uyarılmaması güçtür, bu nedenle bakım verenin davranışlarını ayarlaması gerekecektir. Asıl problem, düşük uyarılma eşiğine sahip olmasından (ki bu duyma gibi, belli bir algılama şekline seçici olabilir) daha karmaşık olabilir. Böyle bir bebek, aniden artan dış uyaran şiddeti ve beraberinde gelişebilecek içsel coşku ile baş etmekte yeterince başarılı olamayabilir. Bir bebeğin gülümsemesine yol açabilecek düzeyde bir uyaran bu bebeğe fazla gelebilir ve ağlatabilir. Uyaran düzeyi normal aralıkta olsa bile artış hızlı bunaltıcı olabilir.
Zaman zaman, yapısal olarak bir çok uyarana aşırı duyarlı olarak doğan bebeklerin uyaran yoğunluğundan, özellikle de aşırı uyarıcı yaşam olaylarından, kendilerini korumak için uyumsal bir değişim geçirmeleri gerektiğini kabul eden kuramlar ortaya atılmıştır. Daha uç noktalardaki uyumsal değişim, çocukluk otizmi ile benzerlik gösteren şiddetli savunma ve geri çekilme davranışları ile sonuçlanabilir. Bu kuramsal yaklaşımların ve bunların varyasyonlarının geçerliliği veya geçersizliği hala doğrulanmamıştır. Gerçekten de, sonradan otizm tanısı almış az sayıda çocuk, bebeklik döneminde özellikle insan kaynaklı uyaranlara karşı aşırı duyarlılık öyküsüne sahiptir. Buna karşın, aşırı duyarlı bebeklerin büyük bir çoğunluğu ya daha az duyarlı hale gelerek gelişimini sürdürür ya da, uyaran eşiği düşük ancak herhangi bir sorun yaratmayacak düzeyde hassasiyeti olan çocuk ya da erişkinler olurlar.
YETERSİZ UYARIM
İlgi çekmeyi ve sürdürmeyi engelleyen yada coşku ve heyecan düzeyinin optimal bir aralığın alt sınırına düşmesine veya sürekli düşük düzeyde kalmasına neden olan her ikili ilişki durumu için yetersiz uyarımdan bahsedilebilir. Böyle bir ikili durumun ortaya çıkmasının nedenleri hem kaynakları hem de değişkenliği açısından çok farklı olabilir. Anne açısından, nedenler genelde bebek odaklı sosyal davranışları uygulama becerisindeki yetersizliklerden kaynaklanabilir.
Örneğin eğer bir anne depresyondaysa, bakım vermenin bütün gündelik gerekliliklerini gerçekleştirebilse de, yüzünde, sesinde yada hareketlerinde canlılığı sağlayamayacaktır. Bebeğin ilgi, heyecan ve coşkusunu etkisi altına almayı hedefleyen farklı yoğunlukta ve çeşitlilikte uyaranlar olmayacaktır. Coşkusal yaşantı için gerekli olan hoş duygular uyandırmaya yönelik giderek artan ve yoğunlaşan uyaran patlamaları gerçekleşemeyecek ve böylece azalan ilgiyi canlandırmaya yönelik farklı düzey, hız ve şekildeki ani değişiklikler, temponun düşmesini önlemeye yönelik çabalar ve şaşırtıcı çıkışlar gözlenmeyecektir. Deprese bir anne, bebeği ile oyun oynayabilmek için kendi davranışlarıyla oynayabilme becerisi gösteremeyecektir.
Buna benzer olarak, şizofrenik bir süreç yaşamaktan ötürü kısıtlanmış ve küntleşmiş duygusal tepkileri olan bir anne, bebeği için sağlayacağı sosyal uyaranların yoğunluğu ve zenginliğini ayarlayabilmede yeterli esnekliğe ve beceriye sahip olamayacaktır. Kişilik ya da nevrotik özelliklerinden ötürü içinden geldiği gibi davranamayan bir bakım veren de benzer bir durumdadır (Ancak, erişkinlerle etkileşimlerinde oldukça tutuk olan birçok bakım verenin bebekleri ile ilişkilerinde nasıl canlandıklarına sıklıkla rastlarız.).
Yetersiz uyarım, bebek odaklı, sosyal davranış repertuarı tamamen normal olan bir bakım verenle de oluşabilir, fakat bütün standartlara uygun uyarım geliştiren bir bebeğin de anne üzerinde etkisi vardır. Eğer bakım veren bebekle ilişkisiz düşüncelerle takıntılı biçimde aşırı uğraş halinde ise ya da bebeğini veya bakım veren rolünü kabullenmekte zorluk yaşıyorsa, o zaman bebeğinin davetlerine göreceli olarak kayıtsız veya duyarsız kalabilir ve bebek odaklı sosyal davranışlar açısından yeterli repertuara sahip olduğu halde bunları sergilemekte sorun yaşayacaktır. Burada, bir kez daha yetersiz uyarım söz konusudur*.
Yetersiz uyarım bir başka şekilde de karşımıza çıkar. Bazı bakım verenler bebekleri tarafından reddedilmeye karşı aşırı duyarlı ya da reddedilecekleri korkusuna sahiptir. Bazen bu güvensizlik sadece bakım veren rolleri ile sınırlıdır, fakat genellikle de bu daha yaygın bir güvensizlik durumudur. Her iki durumda da, bakışını kaçıran bebeğin ilgisindeki her azalma, bakım veren tarafından “ufak çaplı bir reddediliş”, ve her tekrar bakışma “ufak çaplı bir kabul ediliş” olarak algılanır. Bakım veren, çocuğun bakışlarını kaçırmasını geçici bir süre yapılmış bir uyum davranışı yerine kesin bir reddedilme olarak yorumlar ve ayağa kalkarak, uzaklaşarak ya da bebeği yerine yatırarak etkileşime son verir. Böylece, oyun seansları sıkça ve bebeğin durmaya hazır olmasından çok daha önce ve daha çabuk son bulur. Burada sonuç, uyarım süresinin bebeğin kapasitesinden daha az olmasıdır.
Bu gibi benzer “kısa kalan” uyarım durumları, bakım verenin bebek odaklı sosyal davranışlarının çeşitliliği klişeleşmiş repertuarlarla sınırlı olması durumunda gözlenir. Bebekle daha az zaman geçiren bazı babalar veya diğer aile üyeleri, bu durumun abartılmış örneklerini sergilerler. Alışılagelmiş bir baba tipi işten eve geldiğinde bebeğiyle oynamaya hazırdır, hemen repertuarına başvurur. Önce, “dizinde hoplatma” oynatarak keyiflenirler. Bebek bu uyarıya alışmaya başladığı zaman, baba “başı karşılıklı iki yana sallama” oyununa geçer, ve daha sonra bebek usanmaya başladığında “karın gıdıklama” oyununa geçer. Bu üç oyunda da baba oldukça zengin bir uyarıcıdır ve bir oyundan diğerine bebeğin eğilimine ve isteğine büyük bir hassasiyet göstererek geçiş bağlantılarını yapar. Fakat, “karın gıdıklama” oyunundan sonra babanın klişe oyun repertuarı tükenmiştir. Bebek son oyundan dolayı yorgun olabilir, buna rağmen yeni ve farklı bir oyuna hazır olduğu anda baba etkileşimi sona erdirir. Ne yazık ki artık baba hazır değildir.
* Bu gibi durumlarda bebeğin, içselleştirdiği ilk ve temel ilişki tasarımını sergileyeceği düşünüldüğünde, sensori-motor-coşkusal tepkisinin neler olabileceğini hayal etmek gerekir.
Benzer bir durum, bakım verenin herhangi bir nedenle inhibe hatta fobik olduğu koşullarda özellikle dokunma ya da güçlü kinestetik uyarım sağlama gibi oyun türlerinde ortaya çıkar. Bu gibi durumlarda etkileşim birçok kombine işitsel ve görsel davranış içeren zengin ve çeşitli olaylarla yumuşak ve güzel bir şekilde sürebilir. Ancak, bir noktada akışı sağlamak için dokunma veya zıplatma ile yakın uyarıma bir geçiş gibi, farklı ve daha güçlü bir şeye ihtiyaç duyulabilir. Fakat, bakım veren bunu sağlayamaz ve etkileşimin akışı bozulmaya başlar.
Şu ana kadar düzenleme hatalarının kaynağı olarak sadece bakım verenden bahsettik. Başlatıcı olay bebeğin davranışı yönünde de gerçekleşebilir. Eğer bebek fazla aktif değilse yada görünür bir gelişim gecikmesine veya az da olsa beyin hasarına sahipse, bu durumda uyarımın normal etkili miktarı, onu uygun aralığa taşımayabilir veya orada kalmasını sağlamayabilir. Bunun yanı sıra, bakım verende bebek odaklı sosyal davranışları tetikleyen gülümseme, sevgi dolu sesler çıkarma ve benzeri hareketleri gerçekleştiremeyecektir. Bu durumda, bakım veren kendini bebekle aralarında yeterli uyarımın oluşmadığı ve böylece bir diğerine iletilemediği ve bunun zincirleme olarak devam ettiği bir kısırdöngüde bulabilir. Hatta, bakım veren kendini çok zorlayarak tek başına çabalamaya karar verse bile, çabaları bu bebeği uyarmak için yeterli olmayabilir ve bunu çabayı sürdürmek azimle uğraşmaya devam etmek isteyenler için bile çok yorucudur ve karşılıksızdır. Böyle bir durumda, etkileşimin karşılıklı düzenlenmesini korumak amacı ile, bakım veren bebeğin tepki aralığını yakalayabilmek için kendi repertuarını ve uyarma düzeyini yeniden düzenlemelidir. Bunun yanı sıra, bakım veren hangi sosyal davranışların bebeğe uygun olduğu ve kendi davranışına tepkilerin neler olduğunu bulmak için kendisini “yeniden eğitmelidir”. Bu kolay bir hedef değildir. Buna rağmen, büyük ölçüde başarılabilir ve bebeği sosyal ve bilinçli bir gelişime taşıyan bütün avantajlarıyla birlikte karşılıklı düzenleyici bir ikili sistem restore edilebilir.
ÇELİŞKİLİ UYARIM
Ancak bebeği kendini incittiğinde yada başka rahatsız edici terslikler olduğu zaman etkili uyaran sağlamaya başlayan bazı anneler vardır. Bu seçici çelişkili tepkiselliğin olağandışı ve neyse ki nadir formlarından biridir. Bu annelerin hemen hepsi bebekleri hakkında aşırı ambivalandır ve bakım veren davranışları ile “ihmalkar” yada “istismarcı” anne olarak sınıflandırabilecek rahatsızlık derecesine çok yaklaşırlar (Bu iki özellik sıklıkla birlikte görülür.). Bu anneler, bebekleriyle birlikte iken genellikle oldukça duygusuz olurlar ve sosyal oyunla biraz ilgileniyor gibi görünseler de hareketli oyunlara genelde hiç katılmazlar.
Tüm bebekler, kendilerini inciten veya rahatsız eden bir kaza repertuarına sahiptir. Bunlar; sandalyede dengeyi kaybedip yavaşça bir tarafa düşmek, kaşığı ağzıyla ıskalayıp yemeği göz, kulak veya çenelerine bulaştırmak, bir yere ulaşmaya çalışırken yanlış karar verip yüz üstü düşmek yada suratına doğru gelen bir nesnenin uzaklığını yanlış hesaplayıp alnına çarpmasına neden olmak sayılabilir. Bu kazaların çoğu aslında eğlencelidir ve (eğer gerçekten bir yaralanma söz konusu değilse) çoğu bakım veren bunlara gülebilir ve yatıştırıcı davranışlarda bulunabilir.
Bu tip annelerle ilgili olağan dışı olan şey, sadece bu kazalardan bir tanesi bebeğin başına geldiği zaman ilgilenmeye başlamalarıdır. Anne sadece bebeğin bu rahatsızlığındaki komik durumlar ortaya çıktığı zaman bebek odaklı sosyal davranışları canlı bir şekilde sergiler. Bu gibi durumlarda annenin duygusuz suratında ani bir değişiklik olur ve uygun bir sosyal partnere dönüşür. Bu noktada, bebek “değişen” annesine bir tepki olarak genellikle bu durumdan hemen toparlanır ve karşılıklı mutlu ve heyecanlı uyarımın ender anlarından birini paylaşırlar. Tabii ki buradaki sorun, bebeğin annesiyle karşılıklı etkileşime dayalı mutlu ve hayat dolu anların hemen önceki rahatsız edici bir duyguyu takip etmesi ve belki de bu duyguyla ilişkilendirilmesidir. Daha ideal bir öğrenme paradigmasını, mazoşizmin temel ilkelerinden ayırmak mümkün olmayacaktır; acı, zevk veren durumun önkoşuludur (Bu annelerin annelik davranışları açık şekilde sadizm içerir.).
Ortalama anneler de bu küçük kazalar karşısında neşelenebilir, müdahalede bulunabilir ve oldukça farklı bebek odaklı sosyal davranışlar sergileyebilirler ancak bu gibi durumlar kendiliğinden de geliştiği için bebeğin bu davranışları rahatsız edici duygularla ilişkilendirme olasılığı ortadan kalkmıştır
Çelişkili uyarılmanın daha genel başka bir formu ise, aynı anda tam temas ve temassızlıktan kaçınarak başka biri üzerinde aşırı zaman, enerji ve duyarlılık harcamayı içerir. İnsan davranışı üzerinde çalışan öğrenciler olarak, insanların gerçekten bir araya gelme şansını kaçırmalarına neden olan ve gerçekten ayrılma ihtimallerini engelleyen, karmaşık kişiler arası koreografilerin bir çok şekline tanık olmuşuzdur. Bu durum çiftler, ebeveyn-çocuk ya da arkadaşlar arasında gelişebilir. Altta yatan ortak duyarlılık “yoksunluğu” garanti altına almak ve “bağı” güvende tutmaktır.
Bunun bir şekli karşılıklı yaklaşma-geri çekilme dansı olarak adlandırılabilir. Karmaşık basamaklarla ilerleyen buna benzer bir durumu daha önce incelemiştim. Şöyle gerçekleşti.
Anne, Mark ve Fred adında ikizleri doğuran kendini çocuklarına adamış ve ilgili bir anneydi. İkiz annelerinde genelde gözlendiği gibi, ikiz sahibi olmanın getirdiği olası ambilvalan duygular bölünmüş, böylece olumlu duyguların çoğu öncelikli olarak bir bebeğe ve olumsuz duyguların çoğunluğu da diğerine aktarılmıştı. Bu olağan bir şeydir ve genellikle bir süre sonra kendiliğinden düzelir. Bu olguda, anne ikizler daha rahimdeyken bile onlar arasında ayırımlar yapmıştı. Bir bebek daha çok tekme atıyordu ve anne kendisinin de çok canlı ve enerjik olduğunu düşündüğünden dolayı, henüz doğmamış olan bu bebekle özdeşim yapmıştı. Doğumdan sonra, anne ikizlerden daha aktif olan Mark’ın anne karnındayken daha çok tekmeleyen olduğunu farz etti. Her aşamada, anne Mark’la daha az sorun yaşıyor ve onunla daha yakın bir ilişki kuruyordu. Olumlu ve yakın ilişki kurmak, sessiz çocuk Fred’le daha zor ve daha düzensizdi.
Detaylı kare kare film analizi için özel bir oyun zamanı kullanıldı, çünkü bu sosyal etkileşimlerini tipik olarak yansıtıyordu. Anne, ayrı bebek koltuklarına oturttuğu bebekleri (3.5 aylıkken) önüne alarak yere oturdu. Oyun, her zaman olduğu gibi, Mark’la sorunsuz devam ederken, Fred’in huysuzluğu nedeni ile giderek daha kötü bir hal aldı ve sonunda durma noktasına geldi. Bu iki etkileşimde -anneyle Mark ve anneyle Fred- bu kadar fark yaratanın ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Bunu yapabilmek için, film bir sinema editörünce kare kare gösterildi. Her kareye bir numara verildi. Bu şekilde, filmi istediğim sayıda ileri veya geri alıp ve ihtiyacım kadar hızlı yada yavaş oynatıp her karede ne olduğunu kaydedebiliyordum.
Bu yöntemle açıkça ortaya konan ilk fenomen, anne ve Fred’in aynı ipteki iki kukla gibi neredeyse tamamen birlikte hareket etmeleriydi. Bunun da ötesinde, hareketleri belirgin bir özellik gösteriyordu. Anne Fred’e yaklaştığında Fred, Fred anneye yaklaştığında anne geri çekiliyordu.
Burada, bir anne ve bebeğin, en azından kısa süreler içinde, birlikte hareket ettiği ve birlikte harekete başlayıp bitirdiğinin ilk kez görüyoruz ve bunu bir etki-tepki olgusundan çok paylaşılmış senkronize program modeli olarak tartışmamız gerekiyor. Bu “birlikte dans”ın gerçekleştiğini gösterebilmek için ekranın bir yarısını kapattım ve annenin Fred’e yaklaştığı veya geri çekildiği noktaları kaydettim. Sonra, tersini yani Fred’in anneye yaklaştığı veya geri çekildiği kareleri kaydettim. Bu iki kaydı karşılaştırdığımda, çoğu zaman her ikisinin de her durumda birlikte davrandığı ortaya çıktı. Ancak bazı durumlarda, birinin harekete geçmesi yada hareketini sonlandırması diğerinden zaman olarak belirgin farklılık gösterebiliyordu ve böylece bir hareketin uyarıcı etkisi diğerinin de buna gösterdiği tepki gözlenebiliyordu. Bu gibi durumlarda anne daha çok lider durumundaydı.
Mark’ın da annesinin hareketleriyle aşağı yukarı senkronize bir şekilde hareket ettiği ortaya çıktı, fakat bu sadece yüz yüze ve birinin diğerine baktığı etkileşimlerde gerçekleşiyordu. Bunun dışında, Mark’ın hareketleri annesinden bağımsızdı. Diğer tarafta, Fred, annesi ona bakmıyorken veya onunla ilişkiye geçmediği zamanlarda bile, hatta kendisi annesine direkt bakmıyorken bile, annesiyle birlikte hareket etmeye devam ediyordu. Her zaman annesinin hareketlerini açıkça izliyor ve onlara kendi davranışlarıyla tepki veriyordu. Bu bağlamda, onunla sürekli karşılıklı ilişkide kaldı; bu hiçbir zaman kesintiye uğramadı. Fakat, Mark sadece annesiyle karşılıklı göz göze bakışırken etkileşim içindeydi; aksi takdirde teması koparıyordu.
İki etkileşimdeki başka bir önemli fark anne kimin yaptığına bağlı olarak bakışını kaçırma hareketi karşısında farklı davranıyordu. Eğer Mark yüzünü çevirdiyse, anne bunu geçici bir süre için ilişkinin sona ermesi olarak kabul ediyor ve ya başka bir yöne bakıyor yada hareketsizce oturmaya devam ediyordu. Eğer Fred yüzünü çevirdiyse anne bunu bir ilişki kesme sinyali olarak kabul etmiyor ve daha yoğun bir temasa onu zorlamak için Fred’e daha da yakınlaşıyordu ama bu Fred’in bakışını daha fazla kaçırmaya çalışmasından başka bir şeye yaramıyordu.
Özet olarak, Fred ve annesi arasındaki adımlar şu tekrarlayan diziyi takip ediyordu; eğer Fred ve annesi karşılıklı birbirine bakıyorlarsa, ki bu genellikle kısa sürüyordu, annesi Fred’e yaklaşınca, Fred her zaman hafifçe bakışını çeviriyordu. Fred’in yüz çevirmesini bir geri çekilme mesajı olarak algılamak yerine (Mark’da olduğu gibi), anne buna daha da yaklaşma mesajı gibi anlıyordu. Fred’e Mark’tan farklı davranmasının bir nedeni, Fred bakışını çevirdiği halde annesinin her hareketini seyretmeye devam etmesiydi ve belki de bu nedenle anne bunu kendi hareketlerine bir yanıt olarak algılıyordu. Anne, Fred’in onunla hala temas halinde olduğu düşünüyor, bundan dolayı da yüz yüze gelebilmek ve göz teması kurabilmek için daha da yakınlaşmaya çalışıyordu. Bu Fred’i daha abartılı yüz çevirmeye iterek uzak durmasına neden oldu. Bunu takiben Fred annesine tekrar döndüğünde, bu sefer anne geri çekildi ve başka tarafa döndü. Bu hala karşılıklı bir yakınlaşma-geri çekilme sürecidir fakat şimdi yönü değişmiştir, Fred yaklaşmakta, anne geri çekilmektedir. Anne tamamen geri çekildiği ve yüzünü Fred’den çevirdiği zaman Fred şimdi annesine tekrar tamamen yüzünü dönmüştür. Fred hala annesine bağlı küçük yaklaşma ve geri çekilme hareketleri yapar fakat annenin hareketleri artık onunla alakalı değildir. Anne başka bir tarafa bakmaktadır. Fakat, bebeğin anneyi izlemeye devam etmesi ve ona doğru yaptığı hareketler, kısa sürede annenin dikkatini yeniden çeker. Anne tekrar Fred’e döner, bebeğe doğru hareket eder, bebek yüzünü çevirir ve benzer döngüyü bir kez daha tekrarlarlar.
Bu “yoksunluk” durumunun en çarpıcı noktası, anne ve Fred’in asla uzun bir süre için tam olarak birlikte olmadıkları ve asla uzun bir süre için tamamen ayrı olmamalarıdır. Aslında, birlikte olmaya çabalamak ve başarısızlıklar için daha çok zaman ve enerji harcadılar (Mark ve annesi etkileşime daha az ama karşılıklı bakışma ve yüz yüze temasa daha çok zaman harcadılar.).
Bu etkileşim yapısının ilginç bir sonucu olarak, Fred yaşamının ikinci yılına doğru insanlarla ve annesiyle göz ilişkisi kurma ve sürdürebilmede Mark’a oranla daha fazla sorun yaşamaya devam etti ve yine Mark’ın aksine annesinden ayrılabilmek ve onu sürekli kontrol etmeden yalnız kalabilmek konusunda çok sorun yaşadı. Genelde daha az ilişkide kalabiliyor ve daha az ayrılabiliyordu.
Bu çelişkili uyarım örneğinden çıkarılabilecek en temel sonuçlardan biri, yaşamın ikinci yılının en önemli gelişimsel konusu olan ayrılma-bireyselleşme aşaması, en önemli gelişimsel konusu bağlanma olan yaşamın ilk 6 aylık döneminde kurulan etkileşim motifleri tarafından kısmen önceden tahmin edilebilir ve belirlenebilir olmasıdır.
Bağlanma ve ayrılma, yada ‘engagement’ ilgilenme ve ‘disengagement’ ilgisizlik, madalyonun iki yüzü gibi, kaçınılmaz olarak ilişkilidir. Genelde, bebekleri ilk yılında gözlediğimizde bağlanma konusuna; ikinci yılındaysa ayrılma-bireyselleşme konusuna odaklanırız. Bu biraz yapay ve muhtemelen yanlış yönlendiren, ancak anlaşılır bir odaklanma kaymasıdır. Hayatın ilk yılında bağlanma davranışları oluşmaya başlar. Gülümsemek, göz teması kurmak, cilveleşmek, bağlılık geliştirmek bu resmi tamamlayan öğeler olarak görülürken, bakış kaçırmalar, donuk bakmalar ve anlık baskılanmalar bu öğeler arasındaki boşlukları doldurur. Sonra ikinci yılda ayrılma davranışları ortaya çıkmaya başlar ve hareketlilik, uzaklaşma ve nesnelerle ilgilenme resmin öğelerini oluştururken şimdi anneye dönüp bakmalar ve aralıklı sözel ifadeler boşlukları doldurur.
Asıl önemli nokta, her iki gelişim döneminde de “resim” in tamamını baskın öğeler ve bu öğeler arasındaki boşlukların şekilleri ile ilişkisini içerir. Bağlanma ve ayrılma yapıları ve işlevleri birbirlerine öyle bağlanmıştır ki çocuğun hangi gelişme evresinde olduğundan bağımsız olarak birinin gelişme süreci diğerininkiyle iç içedir. Ayrılma ve bireyselleşmenin öncülleri bağlanma öncülleri ile birliktelik göstermektedir.